GEÇMİŞ UYGARLIKLAR
Dünyayı Allah insanlar için özel bir sınama yeri olarak var etmiştir. Tarih
boyunca da insanları uyarıp korkutmak, doğru yola davet etmek için elçilerini
hak kitaplarla göndermiştir. Bugün de Allah'tan gelmiş ve inananlar için bir
hidayet rehberi olan hak kitap elimizdedir. Doğruyu yanlıştan ayıran, geçmişte
inkar eden kavimlerin başlarına gelenlerle bizi uyarıp korkutan bu kitap,
Kuran'dır.
Biz, onlardan önce nice
insan- nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiçbirini hissediyor
veya onların fısıltılarını duyuyor musun? (Meryem Suresi, 98)
Allah Kuran'da, tarih
boyunca yaşamış tüm kavimlere doğru yolu gösterdiğini ve onlara elçileri vasıtasıyla
dünyanın geçiciliğini, gerçek yurdun ahiret olduğunu hatırlattığını bildirmiştir.
Ancak yine Kuran'dan öğrendiğimize göre, insanların çoğu inkarda diretmişler ve
elçilerin davetine icabet etmemişlerdir. Bunun üzerine de Allah onları hiç
beklemedikleri şekilde azapla yakalamış ve bir kısmını da tamamen yeryüzünden
silmiştir. Kuran'da şöyle bildirilir:
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını
ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik). Biz (onlardan) her birine
örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik. Andolsun, onlar,
üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu
görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı. (Furkan Suresi, 38-40)
Geçmiş uygarlıkların başlarına
gelenlerden bizim almamız gereken ders ise ayetlerde şöyle bildirilir:
Kendilerinden önce nice
nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle Biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik. (Enam Suresi, 6)
Yine bu konuda insanları
uyarıp korkutan ve düşünüp öğüt alabilenlere bir hatırlatma olan bir başka
ayette ise Allah şöyle buyurmaktadır:
Biz bunlardan önce nice
nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle
yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde
(yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı)
delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı? Hiç şüphesiz, bunda,
kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt
(zikir) vardır. (Kaf Suresi, 36-37)
Yukarıdaki ayetlerde de
görüldüğü gibi, geçmişte yaşamış toplumlarla ilgili haberlerin verilmesinin en
önemli sebebi, bugünkü insanların aynı duruma düşmekten sakınmalarını sağlamaktır.
Gerçekten de eski toplumların başına gelen felaketlere ve onlara ait arkeolojik
kalıntılara, sadece herhangi bir tarihsel bilgi gözüyle bakmak çok yanlış olur.
"Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir
ceza' takva sahipleri için de bir öğüt kıldık" (Bakara Suresi, 66)
ayetinde de bildirildiği üzere, bu olaylar birer ibret vesilesi ve geride kalan
insanlar için birer öğüttürler. Ancak şunu da göz önünde bulundurmak gerekir:
Allah, inkarda direnen bu toplumlara, hemen bir azapla karşılık vermemiş;
bilakis hepsine, "belki dönerler diye" uyarıcılar göndermiştir. Ayrıca
insanlara dünyada isabet eden bütün zorlukların, ahiretteki zorlu azabın birer
hatırlatıcısı olduğu da Kuran'da belirtilmektedir:
Andolsun, Biz onlara belki
(inkarcılıktan) dönerler diye o büyük azaptan önce, yakın (dünyevi) azaptan da
taddıracağız. (Secde Suresi, 21)
Helak ise, söz konusu
toplumların bu uyarıları dinlememeleri ve taşkınlıklarını daha da artırarak sürdürmelerinin
ardından gelmiştir. Allah, bozgunculuk yapan böyle toplumları yok etmiş ve
onların yerine yeni halklar getirmiştir. Çünkü bahsedilen kavimler, Allah'ın
kendilerine verdiği zenginlik, güzel evler ve sanat yapıları içerisinde, Allah'ı
unutarak günlerini, aylarını, yıllarını sadece boş amaçlar içinde geçirmişlerdir.
Yeryüzünde sahip oldukları şeylerin sürekli bozulmaya, eskimeye uğradığını düşünmemiş,
bunlarla Allah'ın onları denediğini ve kısa süre içinde hepsinin yok olacağını
akledememişlerdir. Ölümün ardından sonsuza kadar kalacakları bir mekan olduğunu
akıllarına getirmeden, sadece içinde bulundukları anı yaşamışlar; ölümle
birlikte başlayacak olan sonsuz yaşam son derece yakınken, dünya hayatını ebedi
zannetmişlerdir. Oysa bu aldanış, kendilerine hiçbir yarar sağlamamış; başlarına
gelen felaketler, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen birer ibret vesilesi
olarak sonraki nesillere aktarılmış, unutulmayacak birer tarihsel olay olmuştur.
Semud Kavmi
Allah'ın dinine karşı
gelmelerinden ve azgınlıklarından dolayı helak edilerek yok edilen
topuluklardan biri de Semud kavmidir. Kuran'da bildirildiğine göre Semud kavmi,
gücü ve zenginliği olan, birçok sanat eserine sahip bir topluluktu. Semud
kavminin bu özelliklerini bildiren ayetler şöyledir:
(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra
sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç
ve servetle) yerleştirdiğini
hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde
köşkler
kuruyor, dağlardan
evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın,
yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Araf Suresi, 74)
Bir başka ayette ise
Semud kavminin içinde yaşadığı ortam şöyle tarif edilmektedir:
"Siz burada güvenlik
içinde mi bırakılacaksınız?"
"Bahçelerin, pınarların
içinde,"
"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?"
"Dağlardan ustalıkla zevkli evler
yontuyorsunuz." (Şuara Suresi, 146-149)
Yaşadıkları refah ortamı içinde şımaran Semud kavmini
sonsuz azap ve ahiret hayatı ile uyarıp korkutması için Allah, Hz. Salih (as)'ı elçisi olarak
görevlendirmiştir. Hz. Salih (as) kendi kavmi içinde tanınan biridir ve kavmi
onun, kendilerini içinde bulundukları sapkınlıktan uzaklaşmaya çağırması karşısında
şaşkınlığa düşmüştür. Hz. Salih Peygamber'in anlattıklarına halkın çok az bir kısmı
uymuş ve çoğu ise anlattıklarını kabul etmemiştir.
Hz. Salih (as)'ı inkar
edenlerin başında kavmin önde gelenleri vardı ve bu kişiler sahip oldukları
maddi güce dayanarak peygamberlerine karşı düşmanca bir tavır takındılar. Hz.
Salih (as)'a inananları güçsüz duruma düşürmeye, onları baskı altına almaya çalıştılar.
Hz. Salih (as)'ın kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağırmasına öfke
duyuyorlardı. Bu öfke sadece Semud halkına özgü de değildi; Semud kavmi,
kendisinden önce yaşayan Nuh ve Ad kavimlerinin yaptığı hatayı yapıyordu. Bu nedenle
Kuran'da bu üç toplumdan şöyle söz edilir:
Sizden öncekilerin, Nuh
kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki
onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi
de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki:
"Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkar ettik ve
bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt
içindeyiz. (İbrahim Suresi, 9)
Semud Kavmi Salih
Peygamber'e karşı gelmekte kararlıydı, hatta onu öldürmek için plan dahi yapıyorlardı.
Dünya hayatının geçici süslerine aldanarak bunların hiçbir zaman yok olmayacağını
zannediyorlardı. Salih Peygamber Semud kavminin önde gelenlerini, "Siz
burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" (Şuara Suresi, 146)
sözüyle uyarmıştır. Gerçekten de bu kavim, Allah'ın kendilerine vereceği
azaptan habersiz olarak azgınlığını gittikçe şiddetlendirmiş, Hz. Salih (as)'a
"Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin
şeyi getir, bakalım" (Araf Suresi, 77) diyebilecek kadar inkar ve
kibirde ileri gitmiştir. Bu topluluğa Hz. Salih (as), Allah'ın kendisine
vahyetmesiyle, üç gün içinde helak olacaklarını bildirmiştir. (Hud Suresi, 65)
Nitekim gerçekten de Hz.
Salih (as)'ın uyarısı
gerçekleşmiş ve Semud kavmi helak
edilmiştir:
O zulmedenleri dayanılmaz
bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı)
gerçekten Rablerine (karşı) inkar etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına
Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.). (Hud Suresi, 67-68)
Yeryüzünde yaşamış hangi
topluluk olursa olsun, ne kadar büyük bir zenginlik ve ihtişama sahip olduğuna
bakılmaksızın, azgınlık gösterdikleri takdirde Allah'ın azabına uğramışlardır.
Bugün, Semud kavminden, peygamberlerini öldürmeye varacak kadar azgınlaşan
insanların ne elde ettikleri mallarından, ne de güçlerinden hiçbir eser yoktur.
İsimleri dahi bilinmeyen bu insanların yaşamı, tüm diğer inkarcılar gibi
cehennem hayatıyla son bulmuştur. Bu, her insanın ibret alarak düşünmesi
gereken bir sondur.
Sebe Halkı
Sebe halkı Kuran'da şöyle
anlatılır:
Andolsun Sebe (Halkı)'nın oturduğu yerlerde de bir ayet
vardır.
(Evleri) sağdan
ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) 'Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlamakta olan bir Rab(biniz) var. Ancak onlar, yüz
çevirdiler, böylece Biz de onlara Arim Seli'ni gönderdik. Ve onların iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde
az birşey de sedir ağacı olan iki ağaca dönüştürdük. Böylelikle nankörlük
etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz nimete nankörlük edenden başkasını
cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi, 15-17)
Ayetlerden görüldüğü
gibi, Sebe halkı bereketli bağ ve bahçelerde, refah içinde yaşıyorlardı. Allah'ın
bu kadar bolluk verdiği kavimden istediği, sadece nimetlere karşı şükredici bir
tavırda bulunmalarıydı. Ama onlar yalanladılar, dünyada üstün bir güce sahip
olduklarını sanıp ellerindekilerle büyüklendiler. Sonuç ise kaçınılmaz şekilde
azap oldu.
Muhteşem Sümerler
Irak'ın güneyinde,
Dicle ve Fırat kıyılarından uzaklaşır uzaklaşmaz, çölü andıran, geniş bozkır
alanlarının yayıldığı görülür. Bu uçsuz bucaksız düzlüklerde, yer yer, heybetli
tepeler belirir. Çünkü kumla örtülü bu tepelerin altında, büyük sitelerin kalıntıları
yatmaktadır. Bu siteler, Sümerler adı verilen bir halk tarafından kurulmuştur.
Artık, kavurucu çöl rüzgarlarının önüne katıp sürüklediği kumlardan başka birşey
görülmeyen, sadece çakalların ve akbabaların yaşadıkları bu yerlerde, 45 yüzyıl
önce, kanallarla çevrili, bahçelerle bezenmiş cıvıl cıvıl şehirler
yükseliyordu. Bugün ise, bir ölüm sessizliği hüküm sürüyor.....
Yukarıdaki cümleler ünlü
arkeolog Guy Rachet'ın sözleri. Sadece tarih kitaplarından bir konu olarak akıllarda kalan bu ihtişamlı ülke, aslında günümüzdeki topluluklar kadar gerçektir. O
zamanın
insanları da
aynı bizler
gibi yaşamışlar, mimarileriyle
büyüleyici kentler kurmuşlardır.
Dönemin kraliçesi Puabi
için yapılan
cenaze töreni oldukça dikkat çekicidir. Çeşitli kaynaklarda bu törenle ilgili bilgiler aktarılmıştır. Kraliçenin ölü
bedeninin eşsiz
bir ihtişamla
süslendiği,
vücudunun üst kısmının altın ve gümüşten boncuklarla ve
lacivert taşı, kırmızı akik, Kadıköy taşı, babakoru gibi kıymetli taşlardan incilerle bezenmiş bir örtüyle örtüldüğü; örtünün aşağısındaki püsküllerin, yine aynı taşlardan yontulmuş incilerden yapıldığı aktarılmıştır. Ayrıca kraliçenin başına ağır bir peruk, onun üstüne
de taç yaprakları mavi ve beyaz ağır kakmalarla bezenmiş som altın çiçeklerden, gürgen ve söğüt yapraklarından bir başlık takıldığı da görülmüştür. Kulaklarını süsleyen küpelerde, ölünün yanı başına konulmuş mücevherlerde, iğnelerde ve ihtişamlı başlıklarda altının parıldadığı söylenmiştir.11
Kısacası Sümer
medeniyetinin önemli bir ismi olan Kraliçe Puabi, muhteşem bir cenaze töreni ve
cenaze levazımatı ile gömülmüştür. Cenaze ile birlikte mezara konulacak diğer
hazineler, anlatılanlara göre, silahlı muhafızlar ve uşaklar tarafından zorla
taşınabilmiştir. Ancak elbette mezara sahip olduğu hazinelerle birlikte
girmesi, Kraliçe Puabi'yi iskelet haline gelmekten koruyamamıştır. O da diğer
tüm insanlar gibi, hatta belki küçümsediği ve hakir gördüğü fakir insanlar
gibi, toprağın altına girmiş, orada çürümüş ve bedeni bakterilere yem olmuştur.
Bu örnek, insanın, ne denli zengin ve ihtişamlı bir yaşam sürerse sürsün ve malına
ne kadar güvenirse güvensin, sonuçta bunların ona hiçbir yarar sağlamayacağını
gösteren dikkat çekici bir ibrettir.
Girit Uygarlığı
Avrupa'nın ilk büyük
uygarlığı olan Girit, MÖ XIV yy başlarında, birdenbire yok olmuştur. Bundan
önce, Akdeniz'in en güzel yerlerinden olan Girit adasına, Milattan 2000 yıl
önce, Asya ve Yunanistan'dan gelen insanlar yerleşmişler, muhteşem saraylar inşa
etmişlerdir.. Ancak sonunda büyük bir felaket olmuş, Girit'in kuzeyindeki
Kyklades takım adalarından biri olan Thera adasındaki yanardağ patlamış, bu
korkunç patlamayı Girit saraylarını yerlebir eden çok şiddetli bir deprem izlemiştir.7
Yanardağın külleri Girit semalarına kadar bütün göğü karanlığa boğup, yıkılan sarayların üstüne çökerken, aynı anda görülmedik bir deniz kabarması da Knosos'un limanı Amnisos'u sulara gömmüştür. Girit saraylarının yıkılışı gerçekten çok ürpertici bir şekilde gerçekleşmiş; dev bir dalga bütün kıyı kentlerini bir anda sulara gömmüştür.
Pek çok yönden dönemin
en önemli uygarlıklarından biri olan Girit ahalisi kendilerini bekleyen bu sonu
tahmin bile edememişlerdir. Art arda meydana gelen felaketler, o muhteşem yapıları
tamamen yok etmiş, insanların neredeyse tümünün helak olmasına neden olmuştur.
Geride ne kendi zenginlikleri ile övünen insanlar, ne övündükleri zenginlikler,
ne de hiç bitmeyeceklerini sandıkları hayat kalmıştır. Geriye kalan sadece yıkık
dökük bir şehir ve artık var olmayan bir medeniyettir. Kuran'da bu eski
medeniyetlerin insanlara ibret olması gerektiği şöyle vurgulanır:
Yurtlarında gezip dolaştıkları
nice nesilleri kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hala onları doğru
yola iletip yöneltmedi mi? Elbette, bunda ayetler vardır; yine de işitmiyorlar
mı? (Secde Suresi, 26)
Pompei Faciası
Tarihçilere göre, bundan
2000 yıl kadar önce bazı kentler, zevk ve sefanın hüküm sürdüğü şehirler olarak
tanınmaktaydı. İşte Pompei de bunlardan biriydi.
Vezüv'ün yamaçları bağlarla örtülü idi, Pompei
de bu yamaçlarla deniz arasında kurulmuş ve genellikle zengin Romalıların tercih ettiği bir mekandı. Komşu il olan Herculanum da
aynı şartlara
sahipti. Ancak tarihin en ünlü yanardağ püskürmelerinden biri, bu güzel yerlerin varlığına son verdi. Bugün,
volkanın
lavlarıyla
"taş
kesilmiş"
Roma hayatı
tüm ayrıntılarıyla görülebilmektedir.
Felaket 24 Ağustos 79
sabahı geldi. Pompei'de, yerli halkın dışında yazı geçirmeye gelen zengin Romalılar
ve Herculanum'da ya da Vezüv'ün eteklerinde yaptıkları muhteşem evlerde yerleşmiş
kimseler de bulunuyordu.Vezüv
yanardağı bir anda patladı. Öncesinde yer sarsılmaya başlamış, dağdan
gökgürültüsünü andıran boğuk gürlemeler gelmişti. Araştırmalara göre, alevler
göğe sütun halinde yükseliyor, sonra bunu muazzam bir duman izliyordu. Aynı
zamanda, yeni patlamalar havayı sarsıyor ve küllerden, taş-topraktan ve lav
külçelerinden oluşan bir sağanak şehrin üstüne yağıyordu.
Herculanumlular, Vezüv'e
daha yakın oldukları için şehre doğru dalga dalga gelen, kor halindeki çamur
selinden korkuya kapılmışlar ve kaçmaya çalışmışlardır, ama kaçamayanlar yıkıntıların
ve erimiş lavların altında kalmışlardır. Ancak asıl ibret verici olan, yapılan
kazılardan elde edilen verilere göre, insanların çoğunun şehirden ayrılmakta
hala tereddüt ediyor olmasıydı. Pompei'de, şehrin kraterden uzak olması, herşeye
rağmen bir güven duygusu yaratmış; bu nedenle zenginlerin çoğu, bu kül sağanağından,
evlerinde kalarak korunmayı düşünmüş ve mallarını, mülklerini bırakıp gitmek
istememişlerdi. Bir süre sonra da vaktin artık çok geç olduğunu kavrayamadan
ölmüşlerdi. Bir gün içinde iki şehir, Herculanum, Pompei ve altı kasabada yaşayan
tüm canlılar tarihten silindi. Kuran'da bu şekilde helak edilen insanlardan şöyle
söz edilir:
Bunlar, sana doğru haber (kıssa)
olarak aktardığımız (geçmiş) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış,
(kimi) biçilmiş ekindir. (Hud Suresi, 100)
İnsanlığın bütün bunları
öğrenebilmesi ise yüzyıllar sonra mümkün oldu. Yapılan araştırmaların sonucunda
Pompei'deki eski şehir, "yaşıyorken donmuş haliyle" gün ışığına çıkarıldı.
İnsanlar, can verdikleri andaki halleriyle taşlaşmışlardı. Kuran'da haber
verildiği gibi:
Onlar, zulüm işlemektelerken,
ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman... Rabbinin yakalaması işte
böyledir. Gerçekten O'nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir. (Hud Suresi,
102)
Günümüzden yüzlerce
hatta binlerce yıl önce yaşayan uygarlıkların,
geride kalıntı halindeki eserlerini bırakmaları, sahip oldukları zenginliğin kendilerine hiçbir
fayda sağlamadığını göstermiş, geride bıraktıkları herşey kendilerinden
sonrakilere miras kalmıştır. Bu
topluluklarda yaşayan insanların belki de en büyük yanılgısı, kendilerinden önce yerlebir olmuş, tarihe karışmış olan topluluklara rağmen, dünya nimetlerine
ebedi olarak sahip olacaklarını sanmaları ve ortaya çıkardıkları yapıtların kendilerini ölümsüz kılacağını zannetmeleridir. Bu yanılgı günümüze de uzak değildir. İnsanların önemli bir bölümü kendilerine bir fayda getirir düşüncesiyle bütün yaşamlarını mallarını yığıp biriktirmeye adamakta, kendilerini, ölümsüz (hatırlanır) kılmak amacıyla çeşitli eserler meydana
getirmektedirler. Üstelik yaptıkları aşırılıklar belki de kendilerinden öncekilerden çok daha
kapsamlı
olmakta ve kendilerine Allah'tan gelen çeşitli uyarılara aldırmamaktadırlar. Ama bu kişilerin unutmaması gereken çok önemli bir gerçek vardır: Bir dönem var olup
sonra yok olan toplulukların geride bıraktıkları, karşılarında bir ibret vesilesi olarak tüm heybetiyle
durmaktadır.
Hiçbiri ebedi olarak bu dünya üzerinde kalmamıştır. Adlarını ölümsüzleştirmek için ardında eserler bırakan insanların bir kısmının belki de adları arkalarında kalmış, ama ne çürümüş bedenlerine ne de ahiretlerine bir yarar sağlamamıştır. Ancak dünyada öğüt alıp düşünebilenlere bir ibret
olarak kalıntıları var olmakta, Allah'ın zorlu azabının bir hatırlatıcısı olarak başlarına gelenler unutulmamaktadır.
İşte Allah insanlara bu örnekleri vermekte, bunların benzerleriyle dünya tutkunlarını uyarmaktadır. Kuşkusuz bundan öğüt alıp bir ders çıkarabilenler, tarih boyunca meydana gelen olayların hiçbirinin boşuna yaratılmadığını, Allah'ın her an her yerde bütün
bunlardan daha şiddetlisini insanlara tattırmaya güç yetirdiğini kavrayabilirler. Dünya sadece bir imtihan
yeridir. Burada imtihanın gereklerini yerine getirenler kazançlıdırlar. Sadece dünyayı yurt edinenler ise, geçmişteki örneklerin benzeri bir kayba uğrayacaklardır. Kuşkusuz bu, kendi yapıp ettiklerinin karşılığıdır. Ahirette sadece yaptıkları ile karşılık göreceklerdir. Şüphesiz doğrusunu Allah bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder